KUREYŞAN OCAĞI WEBSİTESİNE HOŞ GELDİNİZ
MENÜ  
  Ana Sayfa
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İNANÇ ÖNDERLERİMİZDEN YAZILAR
  CEM VAKFI 2008/2009 HİZMET İÇİ
  SİNEMİLLİ OCAĞI
  KUREYŞAN OCAĞI
  SAKLI SAYFALAR
  DUYURULAR
  BABA MANSUR OCAĞI
  DERVİŞ CEMAL OCAĞI
  ALEVİ BEKTAŞİ DERGAHLARI
  RESİMLER
  LINKLER
  FORUMLAR
  TOP LİSTE
  UYDU VE HARİTA SATFASI
  HAFTALIK CEM MUHABBETİ
  HABERLER
  ON İKİ İMAMLAR
  DEDE VE BABALARIN OCAKLARI
  DEDELER VE BABALAR
  DEYİŞLER,DUAZ-I İMAMLAR,MERSİYELER
  GAZETE YAZILARI
  SEYYİD MUHAMMED OCAĞI
  İMAM ZEYNEL ABİDİN OCAĞI
  EMİROĞULLARI OCAPI
  BATTAL GAZİ OCAĞI
  HÜSEYİN ABDAL OCAĞI
  MUNZUR BABA OCAĞI
  AĞU İÇEN OCAĞI
  SAYAÇ
  ESMAÜL HÜSNA
  KERBELA OLAYI
  DERSİM OLAYI
  SİVAS OLAYI
  DERSİM BİLMECELERİ
  DERSİM ATASÖZLERİ
  DERSİME GELİRSENİZ!...
  SİZDEN GELENLER
  MUNZUR
  DÜZGÜN BABA ZİYARETGAHI
  ALEVİLİK HAKKINDA ANKETLER
  GEMLİK CEM GAZETESİ
  İLETİŞİM
  CEM'DE 12 HİZMET
  ALEVİLİKTE CEM
  HIZIR ORUCU
  12 OCAKLAR / AŞİRETLER
  İLGİNÇ BİLGİLER
  BİR BÜTÜN OLARAK HZ.ALİ
  ALEVİ İNANÇ GERÇEKLİĞİ VE NAMAZ
  MUSAHİPLİK (Yol Kardeşliği)
  SEMAH NEDİR
  DEDELİK NEDİR?
  CEM
  ŞİİLİK
  BEKTAŞİLİK
  ALEVİLİK İSLAMİYET İÇİNDE BİR MEZHEPMİDİR?
  MUHARREM ORUCU
  DÖRT KAPI KIRK MAKAM
  SEYİT RIZA
  DÜZGÜN BABA EFSANESİ
  MUNZUR BABA EFSANESİ
  GELİN PINARI EFSANESİ
  ÇEMİZGEZEK
  HOZAT
  MAZGİRT
  NAZİMİYE
  OVACIK
  PERTEK.
  ABDAL MUSA SULTAN
  PİR GAZETESİ
  DÜŞKÜNLÜK NEDİR?
  ALEVİLİKTE İKRAR VERME
  EHLİBEYT KİMLERDİR?
  ALEVİLER NEDEN TAVŞAN YEMEZLER?
  GADİRİ HUM MESELESİ
  DERVİŞ CEMAL SULTAN
  HZ ALİ'NİN DİVANINDAKİ SÖZLERDEN BAZILARI
  KERAMET
  CEM EVİ
  TASAVVUF BATINİ İSLAM
  CAFERİLİK
  BALIM SULTAN
  VELİ SIFATLI PİR
  ALEVİ BEKTAŞİ FIKRALARI
  CUMA SOHBETLERİ
  HACI BEKTAŞ-İ VELİ
  CEM ÇEŞİTLERİ
  MÜRŞİT-PİR-REHBER İLİŞKİSİ
  BİR CEM TÖRENİNİN AŞAMALARI
  CEM EVLERİNDE YAPILAN ON İKİ HİZMET
  CEM EVİNDEKİ YERLERİN ANLAMLARI
  KOÇGİRİ OLAYI
  ZAKİR MESUT AYDIN'IN KATILACAĞI PROĞRAMLAR
  ABDAL MUSA'YI ANMA TÖRENLERİ
  OYUNLAR
  YOL VE SÜREKLER
  KERBELA
  PİLEMORİ-PÜLÜMÜR KÖYLERİ
  HADİS VE SÜNNET
  SULTAN NEVRUZU BAYRAMI
  İSLAMİYET VE ALEVİLİK
  ALEVİLİĞİN TARİHİ
  PEYGAMBERLER
  PİR NASIL OLMALIDIR
  TALİP NASIL OLMALIDIR
  KERBELA ŞEHİTLERİ
  Büklü Dede Dergahı
SİTE İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİZİ zakir_mesut@hotmail.com ADRESİNE BİLDİRİNİZ...
Bugün 99 ziyaretçikişi burdaydı!
ALEVİ BEKTAŞİ FIKRALARI

Alevi - Bektaşi Fıkraları

ALEVİ BEKTAŞİ FIKRALARI

KÖYDEKİ BOLLUK

   Şehre uzak köylerden birinde oturan bir Alevi, Ramazan ayında şehre gitmiş. Bakmış fırınlar, lokantalar kapalı. Kimsenin bir şey yiyip içtiği yok. Aç susuz köyüne dönmüş. Komşularının;
  -Şehirde ne var, ne yok diye, sormaları üzerine de;
  -Şehirde herkes acından ölüyor, köydeki bolluğun kıymetini bilin, demiş.

MALA DAVARA ZARARI VAR MI?

    Ömründe hiç şehre gitmemiş bir Alevi, malını,
davarını satmak için şehre gitmiş. O sırada minare
hoparlöründen kuvvetli bir şekilde gelen ezan sesi duyulmuş. Duyulmasıyla da köylünün malları ürkmüş. Köylü ise şaşkın, bir yandan mallarını toplarken bir yandan da, yanından geçen birine bu sesin ne olduğunu sormuş.
   Adam;
   Ezan sesi demiş,
   Köylü bu sefer de,
  -Mala, davara zararı var mı, diye sormuş,
   Adam;
   Yok, deyince, köylü de;
  -Öyleyse bağırsın, bağırabildiği kadar, demiş.


SULU NAMAZ

Bir Alevi ile bir Sünni bahse tutuşmuş. Sünni,  Aleviye;
-Namazı hatasız kılarsan, sana şu kadar para vereceğim, demiş. Alevi kabul etmiş. Namazı kılmış.
 Sünni;
-Tamam da abdest almadın deyince,
 Alevi;
-Senin dediğin sulu namaz, iki katı para da versen kılmam, demiş.


KANLI OSMAN,  ŞANLI OSMAN

   Çorum da bir Alevi köyünün ismi, “Kanlı Osman” imiş. Köylüler bu isimden rahatsız oldukları için, köylerinin ismini değiştirmek için mahkemeye başvurmuşlar. Uzun süren duruşmalardan sonra da hâkim köylüleri haklı bulmuş, köyün ismini, “Şanlı Osman” olarak değiştirmiş. Köylüler bu durumdan da memnun olmamış;
  -Osman olduktan sonra, ha kanlı olmuş, ha şanlı, ne fark eder, demişler…


CIBLAH OSMAN

   Bir tarihte Ăşık Veysel, Sivas’ta hastanede yatmaktadır. Ăşık Veysel’e,  Osman adlı bir hastabakıcı hizmet etmektedir. Ăşık Veysel, hastabakıcı Osman’ı çok sever, O’na bir de lakap takar;  “Çıblah Osman.” “ Çıblah Osman gel, Çıblah Osman git.” Ăşık Veysel’e, Çıblah Osman’ın” ne anlama geldiğini sorarlar.
   Ăşıkta;
  -Ali’siz Osman, der.


CAMİYE SOKMAMIŞ

   Köyün birinde devrimci gençler, dedeyle sohbete tutuşmuş. Dedelerin yüz yıllardır, halkı sömürmesinden, dinin etkisinde bırakmasından ve benzer suçlamalarda bulunmuşlar. Halk için bir şey yapmadıklarından dem vurmuşlar.
    Dede dayanamayıp sonunda patlamış;
   -Etmeyin çocuklar, gelmeyin fazla üstüme, hiçbir şey yapmadıysak, halkı bin yıldır camiye sokmadık, demiş.


ORUCU KAÇIRMIŞ

    İki kişi kendi aralarında konuşuyorlarmış.
Biri diğerine;
   -Kaza oldu, iki gün kaçırdım orucu, diye yakınmış.
Bunu duyan Bektaşi;
   -Efendi, efendi sıkı tut bir daha, kaçırdığın oruçlar, iki gün, iki gece anamı ağlattı karakolda, demiş…


MEYHANE

    Bektaşi bir kente gitmiş, meyhane aramış bulamamış. Birine sorsa ayıp olacak. Sonunda bir çözüm bulmuş, yanından geçen birine mescidin yerini sormuş,
   Adam;
  -Aha şu tarafta diye göstermiş.
   Bektaşi;
  -O taraftaki meyhane değil miydi? diye, anlamazdan gelmiş.
   Adamda;
  -Hâşâ, meyhane şu tarafta, falanca sokakta demiş.

  Böylece Bektaşi, meyhanenin yolunu tutmuş.


SEN DE Mİ ÇOCUKLARA UYDUN

   Mahallenin yaramaz çocukları bir gün, Bektaşi’yi taşa tutmuş. Bektaşi çocuklardan kaçıp zor kurtulmuş. Ama bu sefer de yukarıdan, ceviz büyüklüğünde dolu yağmaya başlamış. Bektaşi dayanamayıp, ellerini yukarı kaldırmış;

   -Ey Allahım, sen de mi çocuklara uydun, diye yakınmış!


DÜNYA NEDEN DÜZ DEĞİL?

  Bektaşiye;
 -Dünya neden düz değil de böyle inişli, çıkışlı, dağlık, tepelik diye sormuşlar?
Bektaşi de;
 -Neden olacak, altı günde yaratılan ancak bu kadar olur, diye yanıtlamış. (Kuran, İncil gibi kutsal kitaplarda, dünyanın, tanrı tarafından altı günde yaratıldığı yazılı.)


RAMAZAN GİDER GELİR

   Bektaşi’ye;
  -Koskoca Ramazan ayı geldi gidiyor da bir gün bile oruç tutmadın erenler, demişler.
Bektaşi;
  -İmanım, Ramazan gider gelir de, bu can giderse, bir daha gelmez, demiş.

 
ZOR VE KOLAY OLAN

   Bektaşi’ye;
  -En zor ve en kolay olan nedir, diye sormuşlar?
Bektaşi de;
  -Ne olacak, en kolay nasihat etmek, en zor olan kendini bilmek, demiş.


SİZ DE ATIN

    Hoca camide içkinin kötülüklerini anlatıyormuş. Orada bulunan Bektaşi’nin canı sıkılmış, kalkıp gideyim derken, koynundaki şarap şişesini yere düşürmüş,  bozuntuya vermeden;

    -Mereti işte kaldırıp attım, siz de varsa siz de atın buyurmuş.


    SIRAT KÖPRÜSÜ VE BEKTAŞİ                                                                                        

    Bektaşi sık sık içermiş, yalpalayarak gezermiş. Bu durumu gören komşularından biri;
   -Sen bu halinle sırat köprüsünü geçemezsin, demiş.
 Bektaşi hazır cevap;

   -Geçip de ne yapacağım, karşı tarafta mor sümbüllü bağlarım mı var, demiş.


HERKES KENDİNDE EKSİK OLANI İSTER
 
  Hoca camide duaya başlamış;
-Allahım, bana din iman ver diye yakarmış.
 Bektaşi de;
-Allahım bana da şarap parası ver, diye dua etmiş.
Hoca, Bektaşi’nin ettiği duayı duyunca kızmış;
 -Be hey melun böyle duamı olur, diye çıkışmış.
Bektaşi de;
-Kızma hoca, herkes kendinde eksik olanı ister, demiş.


HOCANIN MELEKLERİ

   Bektaşi camiye gitmiş, hocanın yanında saf tutmuş. Hoca rukide sağa, sola selam verirken; Bektaşi, selamını almış. Hoca kızmış;
  -Be hey melun! Ben selamı sana mı verdim, Allahın meleklerine verdim, deyince;
   Bektaşi de;
   -Kızma hoca, senin gibi hocanın, benim gibi meleği olur, demiş.


SAĞLAM KAZIK

    Bektaşi, hoca ile arkadaş olmuş. Bir kente gitmek üzere, hoca atlı, Bektaşi eşekle yola koyulmuş. Akşam olunca, konaklama yerine varılmış. Hoca atını Allaha emanet edip, salıvermiş. Bektaşi ise eşeğini sağlam kazığa bağlayıp, Ali Baba’ya emanet etmiş.
    Sabah kalktıklarında bakmışlar bir derede atı kurtlar parçalamış, eşeğe bir şey olmamış. Hoca üzgün;
  -Ben atımı sana emanet etmiştim, bu ne iş, Allahım demiş. Bektaşi hocanın sitemini duymuş;
  -İyi de hocam, Allahın bin bir işi var. Bu yoğunlukta sana sıra gelmemiş. Ali Baba’nın işi ise sadece bu demiş.


DOMUZUN SOFTASI

   Bir Ramazan günü, köyün camisine bir domuzun dadandığını, Bektaşiye haber vermişler.
   Bektaşi şaşırmış; “hayret” demiş, “softanın domuzluğunu görmüştüm de, domuzun softalığını ilk kez görüyorum”, demiş.


YUKARIDAKİ İLE ARAMIZ AÇIK

         Bektaşinin yolu bir köye düşmüş. Bakmış ortalıkta hiç erkek yok. Orada bulunan kadınlara, bunun nedenini sormuş.        Kadınlar da;
       -Yağmur duasına gittiler. On beş gündür gidiyorlar, hala yağmurun yağdığı yok, demişler.
   Bektaşi çayın kenarına inmiş, gömleğini yıkayıp, ağacın dalına asmış. Tam bu sırada gök gürleyip, yağmur yağmaya başlamış. Kadınlar bu duruma şaşırmış. Bektaşi durumu kadınlara açıklamış;
  -Bu aralar yukarıdaki ile aramız açık da ondan, demiş.


ALTI ÜSTÜNDEN İYİDİR

   Adamın biri sohbet sırasında, gündelik yaşamdaki zorluklardan, olumsuzluklardan bahsetmiş;
  -Böyle giderse, kıyamet kopacak, dünyanın altı üstüne gelecek, diye yakınmış.
   Bu yakınmayı duyan Bektaşi;
  -Gelsin, gelsin belki altı üstünden iyidir, demiş.


NAMAZ

   Bektaşi bir gün arkadaşını ziyarete gitmiş. Namaz vakti gelmiş, arkadaşı, Bektaşiye;
  -Haydi namaz kılalım, demiş.
Namazı kılmışlar.
Namazdan sonra arkadaşı, Bektaşiye dönüp;
  -Sen abdest almadan namaz kıldın galiba, demiş.
   Bektaşi de;
  -Uzatma, namaz kılalım dedin kıldım. Abdest al deseydin alırdım, diye yanıt vermiş.


PEŞİN NAMAZ

   Hoca ile Bektaşi yola çıkmışlar, bir süre sonra hoca; “namaz vakti”  deyip, başlamış namaz kılmaya. Bektaşi beklemekten sıkılmış;
  -Namazın neden bu kadar uzun sürdü, diye hocaya sormuş.
Hoca da;
  -Kaza namazlarım vardı. Onları da kıldım, demiş.
Yola koyulmuşlar. Mola yerinde, bu kez Bektaşi başlamış namaza.
   Bu kez de hoca sıkılmış;
  -Erenler, senin namazın da uzun sürdü, demiş.
   Bektaşi;
  -Önümüzdeki haftanın da namazlarını kıldım, diye karşılık vermiş.
   Hoca şaşırmış;
  -Bu nasıl olur erenler, deyince;
   Bektaşi gülmüş;
  -Yukarıdaki, senin veresiyeni kabul ediyor da, benim peşinimi mi kabul etmeyecek, demiş.


ALLAHIN KELAMI

    Bir mecliste, Kurandan söz açılır.
    Allahın Kelamı meth edilir.
   “Olağanüstü güzeldir” denir.
    Bektaşi oturduğu köşeden söze katılır;
   “Ama yazısı biraz karışıktır”,  buyurur
    Orada bulunanlar köpürür;
   “Nereden biliyorsun” diye, sorulur?
   Bektaşi sakince;
   Alnımın yazısından” diye yakınır.


BİR GÜN FAZLA TUTMUŞ

Bir toplantıda adamın birine sormuşlar:
-Ramazan da kaç gün oruç tuttun?
Adam da;
-Hasta idim bir gün tutabildim, demiş.
Aynı soruyu,  Bektaşi ye sormuşlar
Bektaşi, bozuntuya vermeden:
-Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş, demiş.


İTİBAR
 
     Softa, Bektaşiye:
    “İyisin, hoşsun, ilim, irfan sahibisin bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim aramızda da itibarın olur”, demiş.

     Bektaşi gülümsemiş:
    “Size iyi görünmek için, tanrının önünde itibarımdan olamam”, demiş.


BAYRAMDAN BAYRAMA

     Bektaşiye sormuşlar:
    -Namaz kılar mısın?
     Bektaşi, çabuk, çabuk;
    -Bayramdan bayrama, bayramdan bayrama,
    -Peki içki içer misin?
     Bu kez de uzatarak;
    -Akşamdaaan akşama, akşamdaaan akşam, demiş.


RÜYA

     Bir Musevi, bir sofu ve Bektaşi, kendilerine ikram edilen bir tepsi baklava için rüyaya yatarlar. Kim en iyi rüyayı görürse, baklava onun olsun derler…
     Bektaşi gece kalkar, baklavayı bir güzel yer. Sabah kalkınca da sıra ile gördükleri rüyaları anlatırlar:
     Musevi:
    -Ben bu gece rüyamda göklere çıktım, göklerde uçtum, diye anlatır.
     Sofu:
    -Ben de düşümde, cennete gittim, cennette dolaştım der.
     Bektaşiye:
    -Baba erenler, sen rüyanda neler gördün? Diye, sorarlar.
     Bektaşi de:
    -Ben de rüyamda birinizin göklerde uçtuğunu, diğerinizin cennette dolaştığını görünce, bunlar artık fani dünyaya dönemezler diye, kalktım baklavayı bir güzel temizledim, der.


ORASINI ALLAH BİLİR

    Padişah, içkinin yasak olduğu yıllarda, denetleme amaçlı büyük bir bağı olan Bektaşi Babasını ziyarete gitmiş. Bağın etrafını gezmiş. Bağ oldukça büyükmüş.
     Padişah, Bektaşiye:
    -Erenler, maşallah, bağın çok büyükmüş, Üzümünü ne yaparsın? Diye sormuş.
    Bektaşi:
    -Canlarla birlikte yeriz, Sultanım, diye karşılık vermiş.
    Padişah, bu açıklamayı pek yeterli bulmamış:
   -Buradaki üzüm yemekle bitmez, erenler, deyince,
    Bektaşi:
   -Yemediklerimizi de sıkıp fıçılara doldurur, içeriz Sultanım, diye açıklamada bulunmuş.
    Padişah:
   -Peki ama, sıkılmış üzümler, şarap olmaz mı? Diye sorunca:
    Bektaşi:
   -Ona ben karışamam. Orasını Allah bilir Sultanım, demiş.
 

NERESİ OLACAK MEYHANE

     Bektaşiyi rica minnet camiye götürürler. Hoca başlar anlatmaya:
   -Bir yer var ki orada zengin, fakir ayrımı yoktur. Dertli giren neşeli çıkar. Herkesin gönlü ferahtır. Orada herkes mutludur, benzeri açıklamalar yapar. “Cennettir” diye karşılık alacağını düşünerek sorar;
   -Bilin bakalım, anlattığım yer neresi?
    Bektaşi;
  -Neresi olacak, meyhane, der...


BİRİ BİRİNE KARIŞTIRDIN

     Bektaşinin biri sarı diğeri de kara iki öküzü varmış. Sarı öküz çalışkan mı çalışkan, kara öküz ise işten kaytaran, yaramaz mı yaramazmış. Bu durum Bektaşiyi çileden çıkarıyormuş. Bektaşi kara öküzden kurtulmak için günlerce Tanrıya dua etmiş. Kara öküzün canını alması için yakarmış durmuş. Günlerden bir gün ahıra girdiğinde ne görsün: Sarı öküz ölmüş, kara öküz duruyor. Bektaşi çileden çıkmış. Komşularını çağırarak onlara sormuş;
      -Söyleyin komşular, yerde yatan kara öküz mü, sarı öküz mü diye sormuş.
      Komşuları;
 -Sarı öküz, deyince de ellerini gökyüzüne açarak;
     -Ey Tanrım! sana kırk yılda bir rica da bulundum, sen de sarı öküzle kara öküzü karıştırdın, demiş.

  
YAĞMUR DUASI

     Bektaşi, köylülerle birlikte yağmur duasına çıkıyormuş. Yolda giderken, kendi tarlasına gelince, göğe bakarak, tarlayı işaret etmiş;
    -Bizim ki burası, demiş.
    Sonra bir yağmur, bir yağmur, başka yere fazla zarar vermeden, Bektaşinin tarlasında ne varsa alıp götürmüş.
     Bektaşi ellerini yukarı kaldırıp;
    -Kabahat sende değil, sana tarlayı gösterende, demiş.


BİR DE SENİN KULUNA BAK

    Bektaşi İstanbul’da gezerken, görkemli bir sarayın önünde durur. Saraydan çıkan sırma elbiseli bir adam görür. Adam binanın önünde şatafatlı bir faytona binerken, muhafızlar selam durur.
    Bektaşi oradakilere;
    -Faytona binen Padişah mı? diye sorar,
    -Hayır Padişahın kuludur, yanıtını alınca, bir adama bakar, bir de kendine, ellerini yukarı açarak;
    -Ey Allahım, bir padişahın kuluna bak, bir de senin kuluna, diye yakınır.


KAYIK KÜÇÜK

    Bektaşi kiraladığı kayıkla karşı kıyıya geçmektedir. Dalga çoğalır. Bektaşi telaşlanır. Kayıkçı;
   -Korkma, Allah büyüktür diye, Bektaşiyi teselliye çalışır.
    Bektaşi;
   -Öyle, Allah büyüktür de, kayık küçüktür, diye uyarır.


CAMİDE VAAZ

    Hoca camide vaaz verir. Uzun, uzun içkinin kötülüklerinden dem vurur. Sonra bir de örnek verir;
   -Eşeğin önüne bir kova su, bir kova da şarap konsa, hangisini içer, diye sorar.
    Bektaşi;
   -Suyu içer, der.
    Hoca bu yanıta sevinir, neden diye sorar,
    Bektaşi bu kez;
   -Neden olacak, eşekliğinden der.


BİTSİN BU DAVA

     Bektaşi bir gün, konuklar gelecek diye, komşusu  Yahudinin  keçisin çalıp kesmiş. Yahudi durumu anlamış. Bir sonuç alamam diye dava etmemiş. Davayı öbür dünyaya bırakmış.
     Günü gelince dava öbür dünyada başlamış.
     Yahudi, mahkemede durumu anlatmış, ama şahit gösterememiş.
     Bu kez hakim söze başlamış;
    -İnkar etme, günahlarının arasında yazılı diye, açıklamada bulunmuş.
     Bektaşi;
    -Hakim şahitlik yapamaz, diye itiraz etmiş.
     Hakim kükremiş;
    -O zaman getirin keçiyi ona soralım, demiş.
     Bektaşi;
    -Keçi burada mı, diye sormuş. “Burada” yanıtını alınca                
   da;
    -Öyleyse verin keçiyi sahibine de, bitsin bu dava, demiş.
   

SEN NE İŞE YARARSIN

     Hoca ile Bektaşi içki içerken yakalanır. Doğruca kadının huzuruna çıkarılır. Kadı, Hocayı idama mahkum eder.               Bektaşi, Kadıya;
    -Ben gayrımüslümüm, der cezadan kurtulur. Sonra da;
    -Kadı Efendi, ben Müslüman olsam, Hocayı affedermisin? Der. Kadı, kazanacağı sevabı düşünür, kabul eder.
     Her ikisi de Kadının huzurundan ayrılır.
     Hoca, Bektaşiye;
    -Sen ne biçim adamsın, din, iman yok mu sende? Diye çıkışır.
     Bektaşi de;
    -Daha ne istiyorsun, gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım, der.

HER ŞEY ALLAHTAN

     Bektaşinin biri, kasabada her gün, “Her şey Allahtan, her şey Allahtan” diye, dolaşırmış. Bir gün kasabanın serserilerinden biri, Bektaşinin arkasından sessizce yaklaşıp, ensesine okkalı bir şamar atmış. Bektaşinin canı fena halde yanmış. Adama ters ters bakmış.
     Adam da;
    -Bana ne bakıyorsun, Baba Erenler, hani her şey Allahtandı, diye dalga geçmiş.
     Bektaşi;
    -Her şey Allahtan da, ben hangi deyyusu aracı ettiğine bakıyorum, demiş.


AHİRETTE DE YAŞADIK

    Bektaşi camide vaaz dinliyormuş. Hoca vaazında, içkinin kötülüklerini sayıp, dökmüş. İçki içenlerin sırat köprüsünden, boyunlarında dünyada içtikleri içki şişelerinin asılı olduğu halde geçeceklerini açıklamış.
    Bektaşi merak edip;
   -Peki hocam şişeler boş mu olacak, dolu mu? Diye sormuş.
    Hoca,  incecik köprüden, dolu şişelerle geçmenin daha zor olacağını düşünerek;
   -Elbette dolu olacak, diye yanıtlamış.
    Bektaşi;
   -Hay ağzını öpeyim hocam, orada da yaşadık desene, demiş.


NASIL BECERDİN

     Bektaşinin konukları gelmiş. Karpuzcuya karpuz almaya gitmiş. İyisinden bir karpuz istemiş. Karpuzcu, bir karpuz seçip vermiş.
     Bektaşi yemekten sonra karpuzu kesmiş. Keser kesmez de karpuzun pis kokusu içeri yayılmış. Bektaşi mahcup olmuş. Sabahı zor etmiş. Sabah olur olmaz da soluğu karpuzcuda almış;
    -Erenler seni tebrik ederim, demiş.
     Karpuzcu şaşırmış;
    -Hayrola Baba, niye tebrik ediyorsun? diye sormuş.
     Bektaşi;
    -Ulan, kesmeden, delmeden o karpuzun içine nasıl sıçtın. Doğrusu şaşıp kaldım. Seni onun için tebrik ediyorum, demiş.


NİYET

    Bektaşiye;
   -Zöhürde nasıl niyet etmeli? Diye sorarlar.
    Bektaşi;
   -Tıka basa yedikten sonra, dayanırsam tutarım, dayanamazsam yutarım, diye niyet edip, ağzını çalkamalı diye yanıt verir.


DİLENCİ

     Dilencinin biri, Bektaşiye;
    -Bir sadaka ver, sana dua edeyim, der.
     Bektaşi, dilenciye on para verir;
    -Duanı istemem, der.
     Dilenci nedenini sorar.
     Bektaşi; 
    -Duan kabul olsaydı, dilenci olmazdın, der.

ELİNE BELİNE DİLİNE SAHİP OL...  
  SEVGİLİ CANLAR '' KUREYŞAN OCAĞI '' DEDELERİ VE TALİPLERİ SİTENİZE SAHİP ÇIKIN...  
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol