Alevilik ve Bektaşilik Tasavvufsuz düşünülemez. Alevilik ve Bektaşiliğin İslamiyeti anlayış, yorumlayış ve yaşayış biçimini hayata geçirme şeklidir.
MANA ALEMİ: Yaşadığımız dünyada her şeyin bir manası vardır. Her harfin, her kelimenin, her olayın, kendi içinde bir anlamı vardır. Gerçek Kur’an harfleri noktasız harflerden oluşmuştur. Bu harflerin birer anlamı vardır. Yaşantımızda kullandığımız kelimelerinde kendi içinde derin anlamları vardır. Yaşanan olaylarında ibret alınacak yönleri ve manaları vardır. Bu konuya şöyle açıklık getirebiliriz. Kur’anda bazı surelerin ayetlerinde kesikli harfler vardır. Bu harflerin birer anlamı vardır. Mesela, Bakara suresi: (1. ayet; Elif, Lam, Mim.) Arapça yazılışında, çevirisinde,meallerde hep aynı şekilde (Elif,Lam,Mim) yazılır. Bu olay harfin sadece adını öğrenmektir .Zahiri anlamın dışında bir de batini anlam vardır ki bu aşıklara ayandır.. Bazı diyanetçilerden dinledik, bunun gibi kesikli harflerin anlamını Allah açıklamak isteseydi. Açıkça yazardı dediler. Halbuki Allah Kur’anı, her harfine kadar insanlara öğrenmeleri gereken bir kitap olarak gönderdi. Bu harflerin anlamı yoksa veya bunu açıklamaya gerek duymuyorsa, Allah insanların kafasını karıştırmak için mi bu harfleri gönderdi? Her harfin bir manası vardır. Öğrenmek ve öğrendiğini hayata geçirmek her kişinin değil Er kişinin harcıdır.
Bu harflerin, bu kelimelerin mana aleminde büyük anlamları vardır. Her biri mana aleminin sırlarıdır. Sırrı taşımakta mana alemini yaşayan Er kişinin görevidir. Er kişi sırrını gizler her kişiyle değil Er kişiyle paylaşır. Bir çok güzel insan ermişlik sıfatını, Hak sırlarını öğrenerek ve bu sırları taşıyarak kazanmışlardır. Hak ilmini taşıyanlar ermiş,evliya, enbiya mürşit olmuşlardır.
Cem evlerinde dedelerin, Camilerde hocaların, kiliselerde papazların v.s... öğrendikleri ve halka öğrettikleri sadece yüzeysel bilgilerdir. Derin mana içermez. Dinin gerçek bilgileri Hak dostu olmuş evliya, enbiya, ermiş, mürşit sıfatlarını kazanan kişilerden öğrenilir. Böyle insanlar marıfet ve keramet sahibi olan İnsan-ı Kamillerdir.
Er nefestir. Nefes Haktır dediler
Öyledir ey deli gönül öyledir
Nefes yaratılmış oku dediler
Öyledir ey deli gönül öyledir.
Erenler bu yola bir sır koydular
Erenler dediğim kırklar yediler
Gönülden gönüle yol var dediler
Öyledir ey deli gönül öyledir.
İmirza iptidasıdır yolunun
Günahın bağışlar sefil kulunun
Hak Muhammedin’dir. Mürvet Ali’nin
Öyledir ey deli gönül öyledir.
İmirza
Mürşit ; kelime anlamıyla derin tasavvufi bir anlama sahiptir. (mür) ölü, (Şit) yıkanmış anlamındadır. Nefsi alemden kurtulmuş kişi nefsini öldürmüş kişidir. Mür olmuştur. ölmeden evvel ölmüştür. Tüm dünyevi ( dünya cifedir,talep eden köpektir. Hadisi şerif) pisliklerden arınmış, yıkanmıştır. Yaşayan ölüdür. Cenazesi marıfet abıyla yıkanmıştır. Nefsani hiçbir arzusu ve olayı yoktur. Ölünün nefsi olmaz. Nefsini yenemeyen hiçbir insan Hak yoluna gidemez.
Nefsini bilen kendini bilir, Kendini bilen Rabbini bilir.
Nefsini yen Hak’ka dön.
Nefsinin insana yaptığı kötülüğü hiç kimse yapamaz.
Gönül gözüyle gören her can her nereye baksa Hak’kı görür.
HAK’TAN AŞİKAR BİR NESNE YOK GÖZSÜZLERE PÜNHAN İNMİŞ.!!!
Yunus EMRE
Hak bu kadar aşikarsa görmeye göz gerek.
Tasavvufa göre insan; Konuşan Kur’an dır.(Kur’an ı Natık) İnsanın konuşan Kur’an olması demek, Hak ile Hak olmuş, İnsan-i Kamil mertebesine ulaşmış kişinin özünün harf harf,ayet ayet, Hak ilminin dile getirilme şeklidir. İnsani Kamil mertebesine ulaşmak , yoğun bir çaba sonrasında gerçekleşir. Bu aşamaya gelmiş kişi ,Hak’kı kendisinde görmüş Konuşan Kur’an olmuştur. Okunacak Kur’an insanların cemalinde gizlidir. Hakikat burada yazılıdır. İnsan kendi gönlünde Hak’kı bulduktan sonra ,ona her yer mabed ve mihrap, her yer bir tur, her saniyesi Mir’aç olur. O insan her daim Hak ile bütünleşmiştir. Nefsi arzularından arınan kişinin her hali bir ibadet olur. Bulunduğu her yer ona Ma’bet olur. Bu AŞK halini yaşayan kişi kendi benliğinden sıyrılır, Hak ile Hak olur. Sağım solum gözler idim, dost yüzünü görsem diye Ben taşrada arar idim, ol can içinde can imiş. Nefsini bilmeyen kişi karanlıklarda kalmaya mahkumdur. Nefs Kamil İnsan olmayı hedefleyen kişinin en büyük engelidir.
İnsanda sekiz nefs vardır,
Nefsini bilmeyen ve nefsini yenmeyen kişi her daim cehennem azabı çekmekle cezalandırılır. Ölmeden evvel ölen (Mutu kable en te mutu) kişi ölümsüzlüğü yakalamıştır. O aşıkların gönlündedir. Aşıklar ölmez ölen hayvandır.(nefsine yenilmiş hayvani sıfatlardan) kurtulamamış kişidir. Nefsini bilmeyen can olamaz Özü hayvan durur insan olamaz Ol her zaman serseri gezer yabanda Vücudun şehrine sultan olamaz.
Tasavvuf: Allah korkusuna değil Allah sevgisine dayanır. Burada ki amaç cennet ödülü veya cehennem korkusu değildir. Görünen tüm varlıklarda Hak’kın tecelli ettiğine inanılır. Allah’a ulaşmak, önce insanın kendisini bilmesiyle olur. Hacı Bektaşi Veli’nin öğretisinde olduğu gibi, eline, beline, diline sahip olmayan kişi sadece müslüman olarak kalır. İman etmiş sayılmaz. Bin kere Hac’ca gitse tüm zamanı oruçla geçse , bir kez gönül yıktı ise boşadır. Sadece Şeriat kurallarını yerine getirmiş olur. Burada edeple anlatılmak istenen , insana ve insan vasıtasıyla Allah’a duyulan aşktır. İmansız kılınan namaz sadece görüntüde ve şekilde kalır.
Bir insan ister Alevi, ister Sünni, isterse Şii yada Hıristiyan veya Musevi olsun bu Hak aşkıyla kendisini arındırmaya çalışmazsa, yaptığı her ibadet nefs için olur. Şeriat kapısında kalmaya mahkumdur. Şeriat, kendi öz benliğinden kurtulamamış ham insanın halidir. Çünkü şeriata takılan insanın kalp gözü kapalıdır. Tarikat, insanın kendi istek ve iradesiyle hiçbir dış baskı olmadan tüm kötülükleri benliğinde yok etmesidir. Marıfet, Aşk ve ilimde en doruk noktaya ulaşmak ve Tanrısal sırlara erişmektir. Hakikat, her şeyi Hak’dan bilmek, benliğinden sıyrılarak birliğe ulaşmak Hak ile Hak olmaktır.
ŞERİAT: Kötülüğü, kini, şehveti,gıybet etmeyi, hor görmeyi yani şeri atmayı öğreten bir öğreti biçimidir.
TARİKAT: Şeriatta hayvani bir alem yaşayan, sözde insan görünen kişiye gerçek alemde insan olabilmeyi öğretir. Tarik kelime anlamıyla sopa anlamına gelir.
MARIFET: Kelime anlamıyla mar ve fet kelimelerinin birleşmesidir. Mar yılandır nefsi temsil eder. Buradaki hedef, nefsi yenmek olayıdır. Yani marı feth etmektir. Nefsini bilen kendini bilir, kendini bilen Hak’kı(Allah) bilir.
HAKİKAT: Kelime anlamıyla gerçek olup asıl çaba sarf edilmesi gereken hedeftir. Allah’ın kendisi hakikatte vücut bulur. Görmeye göz gerektirir. Ariflere ayandır.
Allah gönülle, aşkla bilindiği için din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapılmaz. Aşk dil, millet, ırk ayrımı gözetmez.
İnsanın dini,Allah’ı,kitabı(Bütünleşmiş kitap,Kur’an, canlı Kur’an insan-ı Kamil ) anlayabilmesi için her şeyden önce kendi benliğini yıkması gerekir. Yani Allah her varlıkta vücut buluyorsa, her şeyde ve her yerde Hak’kı görebilmelidir. Kendi benliğini yıkamayan kişi ikilikte kalır ve Allah’ı bulamaz. Hizmet ettiği din hurafe, okuduğu kitap sadece birkaç satır yazıdan ibarettir. Baktığında gördüğünde öz yoktur. Gördüğü kendi benliğinden başkası değildir. İnsan her gördüğüne değil gerçek olana bakmalıdır. Peki gerçek olan nedir. Mezhep ayrılıklarının çıktığı nokta her insanın gerçeklerden haberdar olamamasıdır. Gerçeklerden her kişi değil Er kişi haberdar olur. Er kişi Hak dostu olmuş insandır. Ser çeşmenin sakisidir. Haktan aldığını, Hak dostu olmak isteyene veren kişidir. Er kişi hem yol ehli hem hal ehli olur. Er kişi olabilmek için insan; Şeriatta görüntüden (Zahiri alem) Tarikatta edep, erkan ve yoldan,(Hak yolu) Marıfette Nefsinden,Hakikat ta Allah’tan haberdar olması gerekir. Bundan sonrası hiçlik alemidir. İnsan Allah’ta yok olur ve gördüğü kendisi değil Hakkın zahiri görüntüsü olur.
İnsan bu aşamaya 5 duyunun üzerine çıkarak varabilir. Bu ancak Hak’kın izniyle olur. (İnsan suresi Ayet 30; Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Doğrusu Allah bilendir. Hakimdir.) Allah’ın iznini almak, ancak gönül sahibi olmak ve Hak’ka gerçek gönül vermekle olur. İslamiyet ; kelime anlamıyla Allah’a tam teslimiyet anlamına gelir. Gönül sahibi olmuş ve Allah’a gerçek gönül vermiş kişiye Hak’tan izin verilir. Gönül sahibi olan kişi mevcut olan tüm varlığın Hak’kın eseri olduğunu ve her varlıkta Hak’kın tecelli ettiğini bilir. Bırakın bir insana,bir hayvana zarar vermeyi bir ota bile zarar veremez. Bunun içindir ki Kur’an mealleri yazanların aksine cihad yanlış bir olaydır. Allah yarattığı kuluna cezasını kendisi verebilir.
Bir örnek verelim:
Hacı Bayram Veli, öğrencilerinden kendisi için bir demet çiçek toplamalarını ister. Her öğrenci kendi zevkine göre değişik çiçeklerden oluşan birer demet götürür. Ak Şemsettin elinde bir solmuş çiçekle gelir. Hacı Bayram Veli, Ak Şemsettin’e bana bunumu layık gördün der. Ak Şemsettin olur mu hünkarım ben çiçek toplamaya gittiğimde çiçekleri Hak’kı zikrederken gördüm ve onlara dokunamadım ama bu elimdeki çiçek solmuştu tek getirebileceğim buydu der. Hacı bayram veli, Ak Şemsettin’in gönlündeki güzelliği görür ve onu Hak ilmiyle ödüllendirir.
Tasavvuf yolunda olan kişi için Kur’an, bu dünyada olan olumsuzlukları düzene sokmak için indirilmiş bir anayasa değildir. Eğer bu olumsuzlukların hiç birisi olmasaydı dünya var edilmezdi. Mükemmel olan Hak’kın kendisidir. Kur’an insanları özgür iradeleriyle (cüzzi irade) düşünmeye ve onların akıllarını zorlamaya yönelten bir kitapdır. Kur’an insanı Hak’ka götürmez. İnsanlara farklı yolları sunar. Hak’ka gidecek olan insandır. İnsan-ı Kamildir. Kur’an ı böyle yorumlamak onu sadece kağıt üzerinde kalmış olmaktan çıkarır ve kutsallaştırır. Kur’an Hak’ka ulaşmanın sırlarını değilde, kendisini vermiş olsaydı insanın aklına gerek kalmazdı. Kur’an daki ayet sayısı sınırlıdır, saymakla biter. Ayet işaret edilmek olduğuna göre yaratılan her şey bir işarettir. Mevla’na Celaletdin Rumi’nin dediği gibi ; Tanrının sözleri için denizler mürekkep olsa bir mislide ona ilave edilse bu sözler bitmeden denizler tükenirdi. Yine bir ayette derki; ( Kehf Suresi Ayet 109) Kur’an elli dirhem mürekkeple yazılabilir. Bu Tanrı ilminden sadece bir işaret bir parçadır. Allah’ın tüm ilmi bundan ibaret değildir.
Allah’ı bilmek için Kur’an da var olanlardan çoğu evrende ve kendimizde mevcuttur. Aşk ehli olan bir kişinin Kur’an ı bilmeden de Allah’ ı bilmesi mümkündür. Aşk ehli olmayan yani Hak’ka aşkla yanaşmayan bir kişi Kur’an ı ezberede bilse O’na ulaşamaz. Hak ona uzaktır.
Bunun içindir ki Tasavvufsuz bir Alevilik düşünülemez. Hak insanda mevcuttur. Çünkü kendi ruhundan ruh üflemiştir. Bu sebep den dolayıdır ki secde ademe yapılır. Cemlerde cemal cemale dönülerek tüm canlar birbirine secde ederler. Üzerinde kul hakkı bulunan kişi cemde dede huzurunda halk mahkemesi kurularak dara çekilir. Bu dar Mansur darıdır. Burada yalan söylenmez. Hak’kın huzurunda olmaktan hiçbir farkı yoktur. Canlardan razılık alınır,kimsenin hakkı kimsede kalmaz,küskünler barıştırılır.
İsm-i azam İnsandadır
Gözün açık ise sen de gir katara
Bu yol görenindir körün değildir
Girebilir isen gönül evidir
Girmezsen sakın yerin değildir.
(Pir Sultan)
Allah, Muhammed, Ali manada birdir.
Hak yoluna gitmek AŞK ile olur. Amaç Hak ile Hak olmaktır. Hak ile Hak olmakta yol uludur,yücedir. Aşk olmasa Allah, Muhammed, Ali anlam ve mana ifade etmez. Yol gönül yoludur. Yaşanan ve yaşayan aşktır. Aşk yaşadığımız mana aleminde en yüce değerdir. Buna Aşık veysel’den bir örnek verelim;
Güzelliğin on para etmez
Bu bendeki AŞK olmasa
Eğlenecek yer bulamaz
Gönlümdeki köşk olmasa.
Kah okurdu, kah yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başka olmasa.
Kimden aldın bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı veysel adı
O sana aşık olmasa.
Aşık VEYSEL
İsmi yok idi. İsmini bırak cismi yok idi. Biz O nu yarattık O da bizi yarattı. İsmini RAHMAN,
RAHİM,GAFFUR,GANİ,ALLAH,RAB,TANRI,KERİM,ALİ,HAK vs.. olarak biz verdik. Oda bize özünü verdi. Burada anlatılan insanın kendisinden haberi olmadığı anda çevresinde hiçbir şeyin bir anlam ifade etmeyişidir. Yanındaki Allah’ta olsa kendisinin farkında olmayan kişi Allah’ında farkında olmaz. Kendisinin farkına varan kişi bilinci yerinde olan insandır. Her varlığın farkında olur. Özündeki güzelliği fark eden insan bu güzelliye birçok isim bulur. Bu isimler Esma-i hüsnalardır. Allah’ın 99 ismidir. Allah’ın insanda, İnsanın Allah’ta aradığı ve bulduğu yine Allah’tan başkası değildir.
Aklın alabildiği ve alamadığı her şey Allah’ta, Allah İnsanda,İnsan Kur’an da,Kur’an besmelede, besmele (B) harfinde, (B) harfinin altındaki nokta Ali kapısıdır. Bu kapı İlmin şehrinin kapısıdır. İlmin şehrinin sahibi Hz Muhammed’dir. Gerçek Kur’an insanı kamil aşamasına gelmiş kişinin özüdür. Kur’an kısaca insanı anlatan kitaptır. Ama tüm evren insanda gizlidir. Besmelenin anlamı er kişiye malumdur. Gönül gözüyle gören insan bu sırra mazhar olur.
Allah iradeyi cüzziyi insana vermiştir. Yaratılışı insanın kendi iradesine bırakmıştır. Hayvanlarda iç güdü dediğimiz olay sayesinde hayvanlar ne zaman ne yapacaklarının emrini Haktan alırlar ve yaşantılarını sürdürürler. Bitkiler emri yine haktan alarak yaşantılarını sürdürürler. Bitkiler kendi başlarına bir üremede bulunamazlar. Bazı doğa olayları bu yaşam biçimini şekillendirir.
Allah insanın düşünebileceği her şeyi kuşatan bir olgudur. İnsan gözünün görebildiği ve göremediği her yerde ve her şeyde var olandır. Sevginin yüceliği Aşktır. Evliyalar, Enbiyalar,Veliler,Dervişler,Ermişler Hakkı ararken hep aşkta bulmuşlar. Hak aşkına yanmışlar. Allah’ın bir olduğuna vasıl olmuşlar. Neticede Hak’ka aşık olmuşlar. Tüm güzellikleri onda bulmuşlar.
O öyle bir güzellik ki tarifi yoktur. O öyle bir güzellik ki maşuğu Haktır.
Ey niyazi mürşid ister isen bu yolda aşka uy
Enbiya ve evliyaya aşk oluptur rehnüma, (Rehnüma; yol gösteren)
İslamiyet’te tasavvuf ilk olarak kırklar ceminde başlar. Onun içindir ki Hak erenleri kendilerine aşkın yolunu seçmişlerdir. Hak’kın yolu aşktır. Ermişler dervişler evliya ve enbiyalar miraca, Hak katına çıktıklarında Hak’ta kendilerini, kendilerinde de Hak’kı gördüler. Sadece var olan Allah’tan başkası değildi.
Aşk çiğ insanın özünü pişirir. Özü güzel insanın yüzü güzel olur. Yüzü güzel olan insanın sözü de güzel olur. Hz Ali bunun için şöyle demiştir.
"Kalp temiz olursa, ağızdan güzel sözler çıkar."
Aşk aşığın gönlüne hem derttir, hem dermandır. Aşk insanı en yüce dostluklara eriştirir. Aşığın miracı derler dostunun didarıdır. Mehmet Ali Hilmi Dedebaba bakın dostu için neler söylemiş;
Dost cemalin görmeye
Her bir azam göz oldu
Payine yüzüm sürmeye
İçim dışım yüz oldu.
Aşk gönül tahtının sultanıdır. Baş tacıdır. Aşkı bilmeyen Hak’kı da bilmez. Aşk insanı olgunlaştırır. Kamil İnsan haline getirir. Aşk Hak’kın kendisidir. Hak ise Aşkın en yücesidir.
Hak yoluna gönül vermiş yüce insanlık alemine !!!
Tasavvuf bir gayb (Gizli, Mana) alemidir. Hak sırlarıyla doludur. Bu alemi benimsemek ve taşımak yüce bir bağlılık (AŞK) gerektirir. Bu aşk hali anlatılmaz yaşanır. Bu aşk halinin ilmi Hak dostlarına aittir. Hak dostları sırlarını yine Hakka aşık olmuş kişilerle paylaşır. SIR FARŞ EDİLMEZ!!!
Tasavvuf konusu açıklanabilecek durumuyla şimdilik bu kadardır. Kendi içinde bir çok sırlarla doludur. Bu sırlar her kişiye açıklanabilecek ilimler değildir.
Er kişiye malumdur. Hak yolunda er kişi olabilmek dileğiyle
Yar eden, gönlünden Hak aşkı olan insanları ayırmasın.
Gerçeğin demine hü...
TÜM İNSANLIK ALEMİNE GÖNÜL DOSTLARINDAN SEVGİLER